Kasım Zoto etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kasım Zoto etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

02 Aralık 2016

“YAŞAMA ve ÇALIŞMA SEVİNCİ, KRİZDE MOTİVASYONU KAYBETMEME” KONULU KONFERANS...


Dökmen ve Zoto...
Psikolog, eğitimci ve yazar ve "20 yıllık hatırlı konuğumuz" Prof. Dr. Üstün Dökmen, geçtiğimiz hafta, Armada Otel’de bir konferans verdi. Dökmen, “Yaşama ve Çalışma Sevinci, Krizde Motivasyonu Kaybetmeme” başlıklı Konferansta, herkesin ve özellikle çalışan kesimin, kriz dönemlerinden olumsuz etkilenmemesi için neler yapabileceklerini anlattı. Verdi ve Ravel’in bestelerinden örneklerle desteklenen Konferans, başta turizm ve iş çevreleri temsilcileri olmak üzere dinleyiciler  tarafından ilgi ile izlendi. Konferans’tan sonra Armada Başkanı Kasım Zoto, 20 yıldır İstanbul’a her gelişinde yalın bir estetiğe sahip olduğu için Armada Otel’de kaldığını da belirten Üstün Dökmen’e bir teşekkür anısı olarak heykeltraş Bihrat Mavitan’ın eseri “Meçhule Bir Anıt” adlı heykelcik sundu.

Kasım Zoto, Üstün Dökmen ve Murat Çelikel...
Murat Çelikel de Ankara'lı olup, 20 yıldan fazladır İstanbul'a her gelişinde
sürekli Armada'da kalan hatırlı konuklardan...
Dökmen, çizer Kamil Masaracı ile...

"Meçhule Bir Anıt"- Bihrat Mavitan














Konferanstan Bazı Notlar...
Yılmazlık ya da Yılgınlık
İnsanların yaşamdan bıkkınlıkları, sindirilmişlikleri, karamsarlıkları, yılgınlıkları, paniklemeleri, çökkünlüklerinin yaygın olduğuna dikkat çeken Dökmen, her krizde iki temel tepkinin görüldüğünü söyledi: 1) Yılmazlık; zorlukları yenme gücü, 2) Yılgınlık. Yılmazlığın öne çıktığı, refah ve eğitim düzeyi yüksek batı toplumlarında çocuklara daha küçük yaşta en güç ve en riskli doğa sporları yaptırılarak mücadeleci yapı kazandırıldığını, az gelişmiş, eğitim düzeyi düşük toplumlarda da yılgınlığın baskın olduğunu örneklerle belirtti. 

Yaşam Yarım Porsiyon Yaşanmamalı
Dökmen, “Yaşama Yerleşmek” başlıklı kitabında da değindiği gibi, kaliteli yaşamanın yaşama yerleşmeyi gerektirdiğini, bunun da bir koltuğa oturmaya benzediğini belirtti: “Bir sandalyeye, koltuğa, sedire kendimizi bırakarak, yayılarak yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde oturmak da… Benzer şekilde yaşama, bütün varlığımızla, varoluşumuzla yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde ucundan ilişmek de… Bir at üstüne tam yerleşmeyen süvariyi nasıl üstünden atarsa, yaşam da kendine tam yerleşmeyenleri, bir anlamda yeterince uyum sağlayamayanları üstünden atar, devre dışı bırakır. Yaşam yarım porsiyon yaşanmamalı!
Konferans konuklarımız
Armada Salon'da 









Aptal Hans’ın Masalı
Mutlu olmanın, çevreyi de mutlu etmeyle çok ilişkili olduğuna dikkat çeken Dökmen,
Grimm Kardeşler’in Aptal Hans masalını örnek verdi. Ustası, uzun yıllar çalıştığı işten ayrılıp köyüne dönecek olan Hans’a emeğinin karşılığı olarak onu çok zengin edecek kadar külçe altın verir. Eve dönerken Hans yorulur. Yolda gördüğü atlının atıyla altınları değişir. Hans mutlu olmuştur. Atı sonra inekle değişir. Yine mutlu olmuştur. İneği kazla, kazı da bileyi taşıyla değişir, eve eli boş gelir. Dökmen, “Aslında hepimiz birer Aptal Hans gibi değil miyiz?” diyerek, insanın gençliğinin en değerli yıllarını, bir diploma ile, özgürlüğünü bir iş, bir maaş ile değiştirdiğini, aynı döngünün doğan çocuklarla da sürdüğüne dikkat çekti.


Verdi'nin Nabucco operası, Ravel'in Bolerosu
Dökmen, konuşması sırasında insan yaşamının nasıl bir son ile tamamlanacağının önemine de değindi ve o sırada fonda Verdi'nin Nabucco operası ve Ravel'in dünyada ilk kez "best seller" olmuş klasik müzik eseri Bolero'sundan bölümler dinletti. Esasen farklı enstrümanların eklenmesiyle de olsa aynı melodiyi 16 dakika tekrarlayan Bolero, bir bale/dans müziği olmakla birlikte, çok tanınan o melodinin herkeste farklı çağrışımlar yarattığını, finalinin ise 16 dakikalık gerilimi boşaltan muhteşem bir "kreşendo" olduğunu vurguladı. Verdi'nin Nabucco operası ise konusu Asur döneminde geçmekle birlikte, bestelendiği dönemde Avusturya işgali altında bulunan Kuzey İtalya'da ünlü "Esirler Korosu" ile İtalya'da bir ulusal özgürlük marşına dönüşmüştü. Bugün bile İtalya'da aynı heyecanı yarattığı biliniyor. Dökmen, herkesin kendi yaşamı için belirlediği amacın ve bırakacağı izlerin en anlamlı "son" olacağını tekrarladı...


Mutluluğun Tanımı
Takvim yaşının önemli olmadığını, önemli olanın yaşam karşısında bu tuhaf alışverişte mutlu olabilmek olduğunu vurgulayan Dökmen, mutluluğu da şöyle tanımladı: “Üret! Üretirken az biraz mutlu oluyorsan, işte mutluluk odur. Ölürken iyi bir final bırakmak da öyledir. Sen doğarken ağlıyordun, etrafındakiler gülüyordu, öyle bir finalin olsun ki, sen ölürken etrafındakiler ağlasın, sen gülebilesin!




Dökmen Armada ekibi ile...

* * * * * * * * * * * * * * * * *
Konferansın yankıları:


Dünya Gazetesi- "Ehlikeyf" Köşe Yazarı sevgili Faruk Şüyun dostumuz bakın bu söyleşiyi nasıl anlatmış: 
"Armada Otel, 20 yıllık 'hatırlı konuğu'nu unutmadı!
Armada Otel; psikolog, eğitimci ve yazar Prof. Dr. Üstün Dökmen'in İstanbul'a her gelişinde kaldığı tek mekân. 20 yıldır süren gelenek, otelin ve yazarın dostlarının katılımıyla Dökmen'in söyleşisi ve ardından düzenlenen kokteyl ile kutlandı.
İlginç bir davetiyeydi... Aslında ilginç sözcüğü yanlış oldu. Yıllardır çalışmalarını izlediğim Kasım Zoto'dan gelince normal, demeliydim. Şöyle deniliyordu:..." 
Yazının devamı için tıklayınız: Dünya
* * * * *
Cumhuriyet Gazetesi:


KaydetKaydet
KaydetKaydet


KaydetKaydet

30 Temmuz 2016

"Bayan Nina"mız Gitti...


Başkanımız Kasım Zoto'nun annesi, yakınlarının ve Armadalıların "Bayan Nina"sını kaybettik... 1926'da İstanbul, Arnavutköy'de doğan Olimpia Zoto, bir İstanbullu Rum ailenin kızı ve I. Dünya Savaşı'ndan sonra Arnavutluk'tan İstanbul'a göçen Ramiz Zoto'nun eşiydi. İlk çocukları Diana Zoto oldu. İkincisi de Kasım Zoto... Diana'nın oğulları Cem Kasidecioğlu ve Ahmet Demir Özkal'ın, Kasım Zoto'nun kızları Mira Zoto ve Maya Zoto'nun sevgili "yaya"larıydı. Müjde Mısırlı Zoto'nun ve Serli Özpenbe Özkal'ın sevgili kayınvalidesi...
Cenaze töreni, yarın (31 Temmuz 2016, Pazar) saat 14.00'de Şişli, Metamorfosis Rum-Ortodoks Kilisesi ve Mezarlığı'nda yapılacak... Bütün dinlere inanan Bayan Nina, yaşamı boyunca hep iyilik yapmış, herkes için iyilikler dilemişti... Son günlerini de Armada'da geçirmişti... Bütün Armadalılar onu sever, sayardı... Ruhu şad olsun...

16 Kasım 2015

Güle güle Leyla Umar...

Değerli gazeteci, dostumuz ve bir Armadasever Leyla Umar'ı kaybettik... Rahat uyusun...
Ahırkapı İskelesi açılışında "Bu Sefer Denizden..." etkinliğimizde Müjde ve  Kasım Zoto ile...


13 Ekim 2013

Armada Pera Otel Açılışı ve Basındaki Yorumları...

Pera'daki kardeşimiz; tarihi Parma Apartmanı'ndaki Armada Pera Otel, 9 Ekim 2013, Çarşamba akşamı, Mario ve Benedetta Parma'nın ve Armada dostlarının katılımıyla resmi açılışını yaptı...
Armada Pera'nın "PeraMore" blogunda Açılış davetinden izlenimler ve konunun basındaki yansımaları var...

Hürriyet, 13 Ekim Pazar, Kanat Atkaya:
"Parma Apartmanı'nın Sevinçli Hikayesi"
"Arkadaşımız Zeynep Bilgehan’ın “Parma Apartmanı’nın hüzünlü hikâyesi” başlıklı haberini okuduktan sonra, “Yanlış...” dedim. Bilgehan’ın haberinde bir yanlış yoktu, aman ha! Yanlış olan başlıktaki vurgudur olsa olsa; bana kalsa “Parma Apartmanı’nın mutlu sonu” başlığını daha uygun bulabilirdim...

(Yazının devamı için şu bağlantıyı  lütfen tıklayınız!)

Bu da Hürriyet Cumartesi ekinde Zeynep Bilgehan'ın Mario Parma ve Kasım Zoto ile Parma Apartmanı ve Armada Pera hakkında yaptığı söyleşi:

"Parma Apartmanının Hüzünlü Hikayesi"
"...Beyoğlu’ndaki tarihi Parma Apartmanı, bir yıllık bir restorasyonun ardından otele dönüştürüldü. Geçen hafta açılan otelin ilk konuğuysa binanın eski sahibi, çocukluğunu burada geçirmiş Mario Parma’ydı. Parma, artık ‘süit’ olan büyükannesinin eski odasında, binanın hikâyesini gözleri dolarak anlattı..."

(Yazının devamı için şu bağlantıyı lütfen tıklayınız!)




Bunlar da Turizm Basınından Açılış'a katılan dostların yorumları ve çeşitli görüntüler:

9 Ekim 2013 Açılışının Turizm Basınındaki Yansımaları
(Hepsi birbirinden sıcak ve içten yorumlar ve ilginç fotoğrafları bir arada görmek için lütfen Armada Pera Otel'in "PeraMORE" blogunu tıklayınız!)




Resim: Benedetta Parma ve Mario Parma (ortada), Mehmet Pir ve Kasım Zoto konuklarla birlikte...

04 Mayıs 2013

Armada Teras'ın Dünkü Konukları: Skal İstanbul Kulübü!


SKAL İstanbul Kulübü üyelerinin geleneksel Mayıs ayı yemekli toplantısı dün Armada Teras'ta yapıldı....

Kasım Zoto'nun evsahipliğindeki yemekte Skal İstanbul Kulübü Başkanı Patrice Lepkovski, 28 Nisan Dünya Skal Günü'nün ardından, Anneler Günü, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı ve bu yıl Ortodoks Kilisesi tarafından 5 Mayıs'ta kutlanacak olan Paskalya Yortusu'nu tebrik ederek sözlerine başladı. Başkan Lepkovski ayrıca Mayıs ayı içinde 80'ler 90'lar partisi düzenleneceğini de duyurdu.


(Fotoğraflar; Turizmde Bu Sabah tarafından çekilmiştir!)

"Skalite" isim hakkı çalışmalarının da sonuçlandığını ve markanın Skal İstanbul Kulübü adına tescil edildiği bilgisini veren Lepkovski, "Bundan sonra geçmiş ve gelecek Skalite aktivitelerinin ve oylamalarının yürütüleceği www.skalite.com.tr alan adını 5 yıl süreyle kullanacağız" dedi.

Turizm eski Bakanı, TURAD Başkanı Bahattin Yücel, Marmaray kazıları sırasında İstanbul tarihinin günümüzden 8 bin 700 yıl öncesine dayandığının kanıtlandığına dikkat çekti. Yücel,

"Likos nehrinin ki biz ona Bayrampaşa nehri diyoruz, Marmara Denizi'ne karıştığı yerde büyük bir deprem ve tsunami etkisiyle günümüzde önemli sayılabilecek neolotik çağın başlangıcından hiç bozulmadan kalabilmiş kandiller, ahşap savunma aletleri, kürekler ve 8 tane de mezar çıktı. Olağanüstü bir durumla karşı karşıya kaldık. Ben bunun İstanbul'da petrol bulunmasından daha önemli olduğunu düşünüyorum. Burada birşeyler yapılması gerektiği fikrini ortaya attım ve Samatya'da yenilikler yapmaya başladık. Yeniliklerle işletmelerin satışları yüzde 600 arttı" dedi.

Skal International Dünya eski Başkanı Hülya Aslantaş'ın doğum gününe denk gelen Mayıs ayı öğle yemeği, bu ay içinde doğan üyelerin doğum günü pastasının kesimi ve Boyut Yayın Grubu tarafından yayımlanan "Samatya" kitabının konuklara hediye edilmesiyle sona erdi.

Ayrıntılı haber ve diğer fotoğraflar için bkz. Turizmde Bu Sabah

19 Kasım 2012

Ahırkapı'dan Bir Sabato Geçti!

Eski manken, son yılların ünlü aktörü Antonio Sabato geçtiğimiz hafta konuklarımız arasındaydı.
Sabato ve Zoto...

İstanbul'a bir yardım projesi için davet edilen Sabato, Ahırkapı'yı ve Armada'yı çok sevdiğini belirtti. Sabato, Armada Gezi Teknesi'nde de  yabancı basına dönük bir basın toplantısı da düzenledi.

Armada Teras'ta...
Antonio ve Jack
Fırsat buldukça yanından hiç ayırmadığı köpeği Jack ile birlikte Ahırkapı sokaklarında turlar atan Sabato İstanbul mutfağına da bayıldı!


Bu konunun diğer ayrıntıları için Armada Gezi Teknesi'nin "Seyir Defteri"ne bir göz atabilirsiniz!

29 Temmuz 2012

İstanbul'un Yeni "Tenezzüh Teknesi" Armada'dan....

Bugünkü Hürriyet Pazar'da, Gülden Aydın'ın kaleminden:


"...Kendini turizme, tarihi değerlerine korunmasına adamasıyla tanıdık Kasım Zoto’yu.İstanbul Ahırkapı’da sahip olduğu Armada Oteli’ndeki etkinliklerle bu amacını hayata geçirmek için de yıllardır uğraşıyor. Barbaros Hayrettin Paşa’nın leventleri için yaptırdığı harabeye dönmüş ahşap evleri restore ettirip 1994’te otele dönüştürmüştü. 
Zoto bu kez yeni projesiyle denizlere açılıyor: 20. yüzyıl başında ABD’de, Long Island’da yaşayan işadamlarını New York’a, Manhattan’a taşıyan ‘Commuter’ ya da ‘Centilmen Teknesi’ adlı teknenin bire bir kopyasını yaptırdı. Bu tekneleri Osmanlı döneminde Şirket-i Hayriye de ‘tenezzüh tekneleri’, ‘tenezzüh vapurları’ adıyla Boğaz’da yolcu taşımada kullanmıştı.
Zoto, İstanbul’un deniz trafiğinin karadaki trafik kadar çirkin olduğunu, karadaki curcunanın denize de taşındığını söylüyor. Rüküş gezi teknelerinin, şehrin ruhunu kaybettirdiğini düşünüyor. Sonuna kadar açılan müziklerine, led şeritlerle rengârenk aydınlatılmalarına, abartılı saltanat kayıklarına tahammül edemiyor. “Tam uygulanmasa da İstanbul’un kara siluetini korumak için birtakım çabalar var. Ama tuhaf bir şekilde deniz tarafı ihmal ediliyor. Bu tekne, Boğaz ve Haliç için. Boğaz’da böyle güzel tekneler görürsek bir başarı öyküsü olur” diyor."

Haberin devamı için lütfen tıklayın: Hürriyet
Bu teknenin kendi web sitesi de şurada: www.armadageziteknesi.com 

26 Şubat 2011

Akşam: "Rakımı yüksek fasıl gecesi"

Ünlü gazeteci ve hukukçular fasılda buluştu. Armada Otel'de her perşembe gelenekselleşecek olan fasıl gecesinin ilkinde, anayasa profesörleri ve ünlü gazeteciler, Dede Efendi besteleri eşliğinde rakı içip ülke gündemini konuştu


Nurbanu GÜNEY ELBİR- Sayit DURMAZ
 
Türkiye basınının önemli isimleri ile hukuk çevresi, önceki gece Armada Otel'de düzenlenen fasıl gecesinde buluştu. Armada Otel ve Kulüp Rakı tarafından organize edilen ve her perşembe geleneksel hale getirilecek olan gecenin başkahramanlarıysa Sadettin Kaynak, Hacı Arif, Dede Efendi besteleri oldu. Armada Fasıl Kulübü'nün seslendirdiği alaturka müzik eşliğinde sohbete katılanlar arasında Anayasa Profesörleri Ergun Özbudun ve Serap Yazıcı, Murat Belge, Hale Soygazi, Asaf Savaş Akat, Komet, Mehmet Barlas, Cengiz - Tuba Çandar, Yavuz Baydar, Gülten Kaya, Marta Kalyoncu, Melihat Gülses, Şerife - Oğuz Ercantürk gibi isimler vardı. Tavuk külbastı, kurkutlu levrek tava mayonezli yenilip rakı içilen gecede Türkiye'nin gündemine dair konular da konuşuldu.

İSTEYENE İÇKİ İSTEYENE MEŞRUBAT
Armada Fasıl Kulübü'nde müzik dinlenirken çatal, kaşık ve servis gürültüsü olmaması için mezeler çilingir tepsileriyle önceden sunuldu. Çilingir tepsilerde; zeytinyağlı yaprak sarma, çerkez tavuğu, beyaz peynir, patlıcan şakşuka, pancar turşusu, tarama, fasulye pilaki vardı. Limitsiz Kulüp Rakısı ve diğer yerli içkilerin dışında isteyenlere alkolsüz meşrubat servis edildi. Armada Otel Yönetim Kurulu Başkanı Kasım Zoto, 'İnsanlar artık yüksek frekanslarda, yüksek miks müziklerini dinlemeye başladı. Biz gerçek fasılı bilenlerin, özgün faslı sevenlerin bir araya gelmesine dikkat ettik' diye konuştu.

Önemli olan zevk birliği
Son yıllarda yaşadığım en güzel buluşmaydı. Aynı zamanda ihmal ettiğimiz kendi kültürümüzün parçası olan müziğin şölenini yaşadım. Fikir birliğinden önce zevk birliği ağırlıklı bir ekiptik. Tabii ki ülke gündemiyle ilgili şeyler de konuşuldu.

Müzik ağırlıklı sohbet ettik
Gerçek bir fasıl gecesiydi. Mikrofon ve ses tesisatı yoktu. Kürdili hicazkar yaptılar. Sonra da solistler çıktı. Biz her zaman ne sohbet ediyorsak orada da onu ettik ama daha çok müzik ağırlıkta sohbet vardı.

Şermin Terzi, Hürriyet Cumartesi: "Sokaklar maskara dolacak"

Sokaklar maskara dolacak - Hürriyet Cumartesi: "Şermin TERZİ

Eski İstanbul’da Rum Ortodokslarının Paskalya öncesi düzenlediği bir karnaval Apokries ya da diğer adıyla Baklahorani Karnavalı. Maskaralık yapmak deyiminin maske takan insanların sokaklarda eğlendiği bu karnavaldan geldiği rivayet ediliyor.

Osmanlı zamanında yaklaşık beş yüz yıl kesintisiz uygulanan bu gelenek 60 yıl aradan sonra İstanbul’daki Rum cemaati tarafından tekrar canlandırılıyor. Karnavalın ilki 4 Mart akşamı Armada Otel’de; ikincisiyse 7 Mart’ta Şişli Belediyesi Emekliler Evi bahçesinden başlayacak müzikli bir yürüyüşle yapılacak

Apokria, karnaval sözcüğünün Rumcası. Karnavalın sözlük anlamıysa ‘etten arınmak’. Bu sözcük; Hıristiyan kültüründe paskalya öncesi 40 gün tutulan oruçta et ve hayvansal ürünler yenmemesine gönderme yapıyor. Apokries karnavalı, eski İstanbul’da bu oruca girmeden önce yani Şubat’ı Mart’a bağlayan son pazartesi günü yapılıyordu. Aynı zamanda en büyük eğlence günü sayılıyordu. Bu tarih, takvime göre yıldan yıla değişiyor. Apokries bazı kaynaklara göre, Diyonisos şenliklerinin bir uzantısı. Hatta Hıristiyan kültüründeki Rio ve Venedik gibi karnavalların da, aslında bu kutlamaların günümüze kadar yaşayan biçimleri olduğu iddia ediliyor.
İstanbullu Rumların ‘Baklahorani’ de dedikleri bu günden sonra; Rumlar evlerine kapanarak perhiz ve ibadetle vakit geçirerek Büyük Paskalya Yortusu’nun gelmesini bekliyordu. İstanbullu Rumların, bu güne Baklahorani demelerinin sebebiyse, o günlerde bakla yemeleri.

KAPI KAPI DOLAŞIYORLAR

Reşad Ekrem Koçu’nun meşhur İstanbul Ansiklopedisi’nde de yer alan Apokries eğlencelerinin merkezi, eski adıyla Tatavla, yeni adıyla Kurtuluş’tu. Maskeler ve kostümler giyinmiş Rum ahali; Beyoğlu’ndan Tatavla’ya kadar şarkılarla ve danslarla yürürdü. Bir mahalle kültürü olduğu ve herkes birbirini tanıdığı için insanlar kapı kapı gezip ev sahiplerine sataşır, ev sahipleri de bunu bildikleri için onları kibarlıkla karşılardı.
‘Maskaralık’ teriminin de bu tür karnavallardan kaldığı anlatılıyor. Maskara, maske giyen demek. Rivayet o ki maske takıp türlü türlü delilikler yapılınca ‘maskaralık yapmak’ deyimi ortaya çıkmış. Eski İstanbul günlük yaşamında kullanılan, ‘Apukurya soytarısı’ tabiri de yine bu karnavaldan dolayı türemiş.
Anlatılanlara göre, Tatavla o tarihlerde herhangi bir semt değil. Rum denizci tayfaları ve tulumbacıların yaşadığı bir yer. Çoğunluğu bekar olduğundan, sağda solda gezerek taşkınlık yapmalarını önlemek için Osmanlı sultanı 18. yüzyılda bir ferman yazdırarak ‘Sizin yeriniz Tatavla’dır’ demiş.

YAŞLI CEMAAT TEDİRGİN

Peki Apokries şenlikleri ihtişamını ne zaman yitirdi ve bir İstanbul geleneği nasıl yok oldu? 1940’lı yıllarda Aşkale sürgünleriyle başlamış bu süreç. 6-7 Eylül olaylarının ardındansa tamamen son bulmuş. Sadece İstanbullu Rum cemaat değil, Yaşadığım Kurtuluş kitabını yazarı ve semtin tarihiyle yakından ilgilenen Hüseyin Irmak da, bu geleneği yeniden yaşatabilmek için çaba sarf edenler arasında. Irmak, cemaat dışından olmasına rağmen niye böyle bir şeye kalkıştığını şöyle anlatıyor: “Kurtuluş’ta büyüdüm. Semtin Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani, Kürt, Türk karışımı renkli yapısına ve yaşamına tanık oldum. Buradan hareketle cemaatten bağımsız olarak açık davet çıkartarak, karnavalı yaşatmak için uğraşıyorum.” Irmak, cemaatin yaşlılarının yeniden canlandırma girişimlerinden tedirgin olduğunu, gençlerinse yanında yer aldığını söylüyor.

ESKİ KÜLTÜRLERİ YAŞATMAK

Armada Otel Yönetim Kurulu Başkanı ve Ahırkapı Hıdırellez şenliklerinin de öncüsü Kasım Zoto ise bu etkinliğe destek vermelerinin sebebini şöyle anlatıyor: “Eski kültürleri yaşatabilmek çok önemli. İstanbul gibi bir kentte neler yaşanmışsa, bunu yine şehrin bir köşesinde bulmak, devam ettirmek lazım. Elimizden geldiğince, yaşanmış kültürleri bir jenerasyon daha ileri götürebilir miyiz diye uğraşıyoruz. Festivali, bu yıl otelin içinde yapacağız ama gelecek yıl tekrar gerçek haline, sokak festivaline dönüştüreceğiz. İster Hıristiyan ister Müslüman, herkes katılacak. Zaten eski zamanlarda da Müslüman ve Hıristiyanlar bir arada kutluyordu bu festivali.”

FESTİVALİN MÜSTEHCEN ŞARKILARI

Apokries şenliklerine öncülük edenlerden biri de Cafe Aman müzik grubunun kurucusu Stelyo Berber. Fasıl ve rembetikoyu birleştirdiği ‘Fasl-ı Rembetiko’ adlı repertuvarla festivale gelenleri eğlendirecek. Dokuz kişilik müzik grubunun kurucuları arasındaki solist Pelin Suer ise Stelyo Berber’in eşi. Cafe Aman adını 1900’lü yılların başında Karaköy civarındaki müzikli kahvehanelerde ‘Amaaan amaaan’ nağmeleriyle okunan gazellerden alıyor. Dönemin kostümleriyle sahneye çıkan Berber, eski Apokries şenliklerinde söylenen şarkıların oldukça müstehcen olduğunu, bugün çevirmeye kalksalar kıyamet kopacağını söylüyor.

01 Kasım 2010

22 Aralık 2008

Basın'da "Ahırkapı Meraklı Pazarı"

Milliyet, Ahırkapı Meraklı Pazarı haberini şöyle verdi:

"MERAKLILAR" AHIRKAPIYA!

M. AKİF ERDEM - İstanbul

Ahırkapı’daki ‘Meraklı Pazarı’nda kurulan 10 ayrı dükkânda birbirinden ilginç eserler bulmak mümkün. Pazar, 31 Aralık’a kadar her gün açık. Ahırkapı Etkinlik Grubu’nun tarihi yarımadayı canlandırmak için kurduğu pazar, cam, ahşap ve antika severleri bir araya getirdi...

Tarihi yarımadayı tanıtmak için kurulan “Ahırkapı Etkinlik Grubu” üyelerince Ahırkapı’da “Meraklı Pazarı” açıldı. Çini, cam, ahşap, antika ve hediyelik eşyaların satışa sunulduğu pazar, meraklılarının akınına uğradı.
Ahırkapı’da Armada Otel’in bitişiğindeki kapalı alanda kurulan pazar dün açıldı. Açılışa Ahırkapı Etkinlik Grubu üyeleri ile çok sayıda davetli katıldı.
Etkinlik Grubu üyesi Kasım Zoto, insanların hafta sonunda bölgeye gelmesi ve tarihi yarımadaya olan ilginin artırılması için böyle bir pazar açmaya karar verdiklerini belirterek, “Amacımız öncelikle burada satış yapılması değil, insanların ilgisini buraya çekmektir. Tüm dünya kentlerinde var olan bir organizasyonu biz de tarihi yarımadada gerçekleştirdik. 2010 yılına doğru İstanbul’da kültür etkinliklerini artırmak için çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi.
Meraklı Pazarı’nda kurulan 10 ayrı dükkânda çeşitli sanat atölyeleri tarafından yapılan Anadolu uygarlıklarından seramikler, eski ahşap mobilyalar, demir bakır, toprak çanak çömlekler, kıyafetler, takılar, seramik ağırlıklı hediyelik eşyalar satışa sunuldu.
31 Aralık’a kadar her gün 10.00-18.00 saatleri arasında açık olan pazar, 3 Ocak’tan 1 Şubat’a kadar cumartesi ve pazar günleri aynı saatte açık olacak...

Bu da AKŞAM Gazetesi Pazar Ekinden:
Son dakika hediyeleri için pazar fırsatı...
****
8 Ocak 2009/ Sabah Cuma ekinden:

Ahırkapı'da merakımı giderdim ...
"Yurtdışındaki 'flea market' konseptiyle, Türk antika pazarının iç içe geçmiş hali." Ahırkapı'da kurulan Meraklı Pazarı ile ilgili aynen böyle yazıyordu, okuduğum dergide. Soğuk, yağmur, hafta sonu trafiği falan, vız gelirdi. Gidip görmem farzdı! Önce biraz faydalı bilgi: Ahırkapı'da, Armada Otel'in yanındaki kapalı alana kurulan pazara ulaşım, sahilden çok kolay. Otel görevlileri, özel aracıyla gidenler için de park konusunda çok yardımcı oluyorlar. Pazar, her hafta sonu, 10.00-18.00 saatleri arasında açık. İçeride, 10 ayrı dükkân stand kurmuş. Katılımcı mağaza sayısının, zamanla artması bekleniyor. Havalar ısınınca pazarı sokağa taşıma ve gerçek bir 'flea market' yaratma düşünceleri de var. Gelelim içeride neler olduğuna... Bir kere hoş bir yerleştirme söz konusu. İlk dikkatimi çeken, hemen girişte kurulan Okan Kor standı. Ahşap mobilyalardan gözümü zor aldığımı itiraf etmeliyim. Evim de kendi başına bir mobilya mağazasını andırdığı için, pazar için özel olarak Çanakkale'de üretilen şarap ve 10 TL'lik zeytinyağlarından aldım. Hemen yanında, şair Salih Ecer de bir stand açmış. Kendisi başında olmasa bile antika eşyaları, suluboya resimleri ve atlasları "Biz buradayız," diye bağırıyordu. Cihangir'deki şirin atölye Afra da pazardaki yerini almıştı. Puflar ve dönem mobilyaları arasından en çok yastıkları beğendim ve tabii ki bir çift satın aldım. 25 TL'lik süs baykuşlar ise deli gibi alışveriş yapacağından korktuğu için bana eşlik edemeyen arkadaşıma hoş bir sürpriz oldu. Kıyafet de var Tünel'deki mağazasından iyi tanıdığım Takıl'ın gümüş takılarını zaten, bilen bilir. Takıl'ın hemen yanında ise, bütün haşmetiyle Adil Can- Nursan Sanat Atölyesi'nin standı yer alıyordu. İznik çinileri mi dersiniz, Kütahya, Bizans, Selçuklu, Yunan seramikleri mi... Yok yoktu resmen.
En yoğun ilgiyi, Kuvayi Milliye döneminde, Atatürk'ü destekleyenlerin kapılarının üzerine astığı, ay-yıldızlı seramikler görüyormuş. Diğer antikacılar da görülmeye değer. Tam, "Pazar kurulur da kılıkkıyafet olmaz mı?" diye düşünürken, Jessica Dafer standını gördüm. Fransız markanın büyük beden kıyafetleri arasından kendime bir de triko elbise beğendim. Pazara daha sık uğramayı 'alışveriş ajanda'ma not ederek, olay yerinden ayrıldım.

12 Nisan 2001

Kasım Zoto IH&RA Yönetim Kurulunda...

TUROB, IH&RA (Uluslararası Otel ve Lokantalar Birliği) Amsterdam toplantısında, TUROB Yönetim Kurulundan Kasım Zoto’nun IH&RA Yönetim Kurulu üyeliğine getirilmesiyle, dünya turizmine yön verenler arasında bir oy sahibi daha oldu...

TUROB’un Türk turizmine sessiz sedasız yaptığı önemli katkılara bir yenisi daha eklendi. Son olarak geçtiğimiz ay, Berlin’de yapılan ITB fuarının bir alt başlığı olarak açılan “Avrupa Sanat Kentleri” sergisinde İstanbul’u tanıtan TUROB, bu kez de 10 Nisan 2001, Salı günü, IH&RA (“International Hotel & Restaurant Association”) yönetim kuruluna bir Türk turizmciyi soktu. IH&RA’nın Amsterdam’da yapılan NACE (= “National Association Chief Executives”) toplantısında TUROB Yönetim Kurulundan Kasım Zoto, dünyanın 150 ülkesinden, 750 binin üzerinde kuruluşun temsil edildiği IH&RA’nın Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. Bu kuruluş, global ekonomiye yılda 950 milyar Amerikan doları katkı ve 60 milyon kişilik işgücü yaratan, dünya çapındaki 300 bin otel ve 8 milyon lokantayı kapsıyor.

TUROB, 1901 yılında kurulan IH&RA’nın, dünyanın her tarafından 1000 dolayında delegenin katıldığı genel kurullarından 40.sının, 2002 yılında İstanbul’da yapılması için de karar aldırmıştı...

* IH&RA Amsterdam toplantısı hakkında TUROB Genel Sekreteri ve IH&RA - NACE Türkiye üyesi Erhan Çakay’dan daha ayrıntılı bilgi alınabilir. Tel: 212-516 6980
* IH&RA hakkında ayrıntılı bilgi:
IH&RA

Kasım Zoto kimdir?

1950 yılında İstanbul’da doğdu. Taksim İlkokulu ve Tarhan Kolejini bitirdi. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde eğitim gördü.
1966 - 1975 tarihlerinde Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (T.M.G.T.) Turizm Bölümü’nde yöneticilik yaptı.
1970 - 1974’de merkezi İsviçre’de bulunan “Federation Of International Youth Travel Organization” (FYTO) Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı.
1975 yılında profesyonel turizmciliğe başladı.
1981 yılında Fransa’ya giderek, 1994 yılına kadar turizmcilik yaptı.
Fransa’da bulunduğu 13 yıl süresince pek çok yabancı şirketin kongre, seminer ve etkinliklerinin Türkiye’de yapılması için çalıştı.
Türkiye’de turizmin “incentive” biçimde olması için uğraş verdi.
1981’de bir grup arkadaşı ile birlikte Kalkan’da Kalkan Han Oteli’ni açarak otelciliğe ilk adımlarını attı.
1988 yılında, Sultanahmet’te bulunan ve geçmişi 16. yüzyıla kadar uzanan, Barbaros Hayrettin Paşa’nın leventleri için yaptırılan, büyük İstanbul yangını ve daha sonraki dönemlerde binaların yıkıntıya dönüşmesiyle 1981’e kadar otopark olarak kullanılan arsayı otele dönüştürme çabalarına girişti.
Bu proje için 1988’de başlatılan girişimler, bürokratik engeller yüzünden 1993’e kadar sürdü. 5 yıl süren bürokrasi engelinden sonra Vakıflar’dan 49 yıllığına kiralanan Barbaros leventlerinin mekânı, 2,300 metrekarelik alanda İstanbul’u yaşatan Armada Otel’e dönüştü.