Armada ve sosyal etkinlikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Armada ve sosyal etkinlikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

02 Aralık 2016

“YAŞAMA ve ÇALIŞMA SEVİNCİ, KRİZDE MOTİVASYONU KAYBETMEME” KONULU KONFERANS...


Dökmen ve Zoto...
Psikolog, eğitimci ve yazar ve "20 yıllık hatırlı konuğumuz" Prof. Dr. Üstün Dökmen, geçtiğimiz hafta, Armada Otel’de bir konferans verdi. Dökmen, “Yaşama ve Çalışma Sevinci, Krizde Motivasyonu Kaybetmeme” başlıklı Konferansta, herkesin ve özellikle çalışan kesimin, kriz dönemlerinden olumsuz etkilenmemesi için neler yapabileceklerini anlattı. Verdi ve Ravel’in bestelerinden örneklerle desteklenen Konferans, başta turizm ve iş çevreleri temsilcileri olmak üzere dinleyiciler  tarafından ilgi ile izlendi. Konferans’tan sonra Armada Başkanı Kasım Zoto, 20 yıldır İstanbul’a her gelişinde yalın bir estetiğe sahip olduğu için Armada Otel’de kaldığını da belirten Üstün Dökmen’e bir teşekkür anısı olarak heykeltraş Bihrat Mavitan’ın eseri “Meçhule Bir Anıt” adlı heykelcik sundu.

Kasım Zoto, Üstün Dökmen ve Murat Çelikel...
Murat Çelikel de Ankara'lı olup, 20 yıldan fazladır İstanbul'a her gelişinde
sürekli Armada'da kalan hatırlı konuklardan...
Dökmen, çizer Kamil Masaracı ile...

"Meçhule Bir Anıt"- Bihrat Mavitan














Konferanstan Bazı Notlar...
Yılmazlık ya da Yılgınlık
İnsanların yaşamdan bıkkınlıkları, sindirilmişlikleri, karamsarlıkları, yılgınlıkları, paniklemeleri, çökkünlüklerinin yaygın olduğuna dikkat çeken Dökmen, her krizde iki temel tepkinin görüldüğünü söyledi: 1) Yılmazlık; zorlukları yenme gücü, 2) Yılgınlık. Yılmazlığın öne çıktığı, refah ve eğitim düzeyi yüksek batı toplumlarında çocuklara daha küçük yaşta en güç ve en riskli doğa sporları yaptırılarak mücadeleci yapı kazandırıldığını, az gelişmiş, eğitim düzeyi düşük toplumlarda da yılgınlığın baskın olduğunu örneklerle belirtti. 

Yaşam Yarım Porsiyon Yaşanmamalı
Dökmen, “Yaşama Yerleşmek” başlıklı kitabında da değindiği gibi, kaliteli yaşamanın yaşama yerleşmeyi gerektirdiğini, bunun da bir koltuğa oturmaya benzediğini belirtti: “Bir sandalyeye, koltuğa, sedire kendimizi bırakarak, yayılarak yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde oturmak da… Benzer şekilde yaşama, bütün varlığımızla, varoluşumuzla yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde ucundan ilişmek de… Bir at üstüne tam yerleşmeyen süvariyi nasıl üstünden atarsa, yaşam da kendine tam yerleşmeyenleri, bir anlamda yeterince uyum sağlayamayanları üstünden atar, devre dışı bırakır. Yaşam yarım porsiyon yaşanmamalı!
Konferans konuklarımız
Armada Salon'da 









Aptal Hans’ın Masalı
Mutlu olmanın, çevreyi de mutlu etmeyle çok ilişkili olduğuna dikkat çeken Dökmen,
Grimm Kardeşler’in Aptal Hans masalını örnek verdi. Ustası, uzun yıllar çalıştığı işten ayrılıp köyüne dönecek olan Hans’a emeğinin karşılığı olarak onu çok zengin edecek kadar külçe altın verir. Eve dönerken Hans yorulur. Yolda gördüğü atlının atıyla altınları değişir. Hans mutlu olmuştur. Atı sonra inekle değişir. Yine mutlu olmuştur. İneği kazla, kazı da bileyi taşıyla değişir, eve eli boş gelir. Dökmen, “Aslında hepimiz birer Aptal Hans gibi değil miyiz?” diyerek, insanın gençliğinin en değerli yıllarını, bir diploma ile, özgürlüğünü bir iş, bir maaş ile değiştirdiğini, aynı döngünün doğan çocuklarla da sürdüğüne dikkat çekti.


Verdi'nin Nabucco operası, Ravel'in Bolerosu
Dökmen, konuşması sırasında insan yaşamının nasıl bir son ile tamamlanacağının önemine de değindi ve o sırada fonda Verdi'nin Nabucco operası ve Ravel'in dünyada ilk kez "best seller" olmuş klasik müzik eseri Bolero'sundan bölümler dinletti. Esasen farklı enstrümanların eklenmesiyle de olsa aynı melodiyi 16 dakika tekrarlayan Bolero, bir bale/dans müziği olmakla birlikte, çok tanınan o melodinin herkeste farklı çağrışımlar yarattığını, finalinin ise 16 dakikalık gerilimi boşaltan muhteşem bir "kreşendo" olduğunu vurguladı. Verdi'nin Nabucco operası ise konusu Asur döneminde geçmekle birlikte, bestelendiği dönemde Avusturya işgali altında bulunan Kuzey İtalya'da ünlü "Esirler Korosu" ile İtalya'da bir ulusal özgürlük marşına dönüşmüştü. Bugün bile İtalya'da aynı heyecanı yarattığı biliniyor. Dökmen, herkesin kendi yaşamı için belirlediği amacın ve bırakacağı izlerin en anlamlı "son" olacağını tekrarladı...


Mutluluğun Tanımı
Takvim yaşının önemli olmadığını, önemli olanın yaşam karşısında bu tuhaf alışverişte mutlu olabilmek olduğunu vurgulayan Dökmen, mutluluğu da şöyle tanımladı: “Üret! Üretirken az biraz mutlu oluyorsan, işte mutluluk odur. Ölürken iyi bir final bırakmak da öyledir. Sen doğarken ağlıyordun, etrafındakiler gülüyordu, öyle bir finalin olsun ki, sen ölürken etrafındakiler ağlasın, sen gülebilesin!




Dökmen Armada ekibi ile...

* * * * * * * * * * * * * * * * *
Konferansın yankıları:


Dünya Gazetesi- "Ehlikeyf" Köşe Yazarı sevgili Faruk Şüyun dostumuz bakın bu söyleşiyi nasıl anlatmış: 
"Armada Otel, 20 yıllık 'hatırlı konuğu'nu unutmadı!
Armada Otel; psikolog, eğitimci ve yazar Prof. Dr. Üstün Dökmen'in İstanbul'a her gelişinde kaldığı tek mekân. 20 yıldır süren gelenek, otelin ve yazarın dostlarının katılımıyla Dökmen'in söyleşisi ve ardından düzenlenen kokteyl ile kutlandı.
İlginç bir davetiyeydi... Aslında ilginç sözcüğü yanlış oldu. Yıllardır çalışmalarını izlediğim Kasım Zoto'dan gelince normal, demeliydim. Şöyle deniliyordu:..." 
Yazının devamı için tıklayınız: Dünya
* * * * *
Cumhuriyet Gazetesi:


KaydetKaydet
KaydetKaydet


KaydetKaydet

02 Nisan 2005

Sultanahmet'te Ücretsiz Gençlik Sokak Konserleri

Armada, Eminönü Sivil Girişim Platformu ile birlikte yeni bir etkinlik düzenliyor.


İstanbul gençliği, baharı Sultanahmet’te düzenlenen ücretsiz açıkhava konserleriyle karşılıyor. 15 ve 16 Nisan 2005, Cuma ve Cumartesi Ayasofya Müzesi’nin önünde “rock” grupları buluşuyor. Sultanhamet’te kurulacak podyumda performans gösterecek olan, çoğunluğu Galatasaray ve Bilgi Üniversitelerinden seçkin müzik grupları, gençliği Sultanahmet’e davet ediyor.

Uygulanacak program akışı şöyle:

15 Nisan 2005, Cuma

19.00-20.00 UZUNYOL Grubu (Yabancı ve Türkçe pop)
20.00-21.00 MONOFONİKS Grubu (Jazz)
21.00-23.00 RICKY FORD Grubu (Jazz)

(Bu gruplar Bilgi Üniversitesi gruplarıdır)

16 Nisan 2005, Cumartesi

19.00-19.45 ON CUE TRIO (Jazz)
19.45-20.15 BLUE BABAFIGO (Yabancı Rock)
20.15- 21.00 GRUP SAHIRE (Türkçe Pop)
21.00- 21.30 AKIBET (Yabancı ve Türkçe Rock)
21.30–23.30 KARPUZ Grubu (Yabancı Rock & Blues & Rock’n Roll )

(İlk 4 grup, Galatasaray Üniversitesi gruplarıdır.)

26 Ağustos 2002

Ahırkapı Büyük Roman Orkestrası'nın İlk Albumü Çıkıyor...

Bundan birkaç ay önce (6 Haziran 2002´de) buradan SONY MUSIC-Türkiye ile anlaştığını duyurduğumuz Ahırkapı Büyük Roman Orkestrası, ilk albümünü çıkarıyor... 12 parçanın yer aldığı albümde geleneksel parçaların yanısıra, özgün bestelere ve daha önemlisi, Romanca okunmuş iki parçaya da yer verilmiş...
Bugün, bu albümün basına tanıtımı amacıyla Armada Bahçe, yine onları konuk etti. Sony Music Türkiye Genel Müdürü Melih Ayraçman, 4 Ekim 2002´de piyasaya çıkacak albümün, internet üzerinden de bütün dünyaya sunulacağını amaçladıklarını belirtti.

Resimlerin büyük hali için üzerlerine tıklayınız.







15 Haziran 2002

SSF (Sınırsız Kurtarma Ekibi) Türkiye Toplantısı

“SSF TÜRKİYE”NİN TEMELİ ATILIYOR...
25 yıldır doğal afetlerden yıkıma uğrayan tüm dünya ülkelerinde ırk, din ve politik ayırım gözetmeksizin faaliyetlerde bulunan “SSF”; “Sınırsız Kurtarma Ekibi” (“Secourites Sans Frontiere”) Türkiye’de de örgütleniyor. Felsefesi, “doğal afetlerden kaynaklanan acının bulunduğu her yerde afetzedelerin aranması, kurtarılması ve gerekli tıbbi müdahalelerin yapılabilmesi için uzmanlara teslim edilmesi” olan SSF’nin Türkiye birimi, 15 Haziran 2002, Cumartesi günü, İstanbul’da, Armada Otel’in evsahipliğinde yapılan bir toplantıyla kuruluşunu duyurdu.
Toplantıda önce sınırötesi kurtarma ekibinin Türkiye’de de kurulması için öncülük yapan SSF Yönetim Kurulu Üyesi, Paris Bölge Sorumlusu Füsun TANYELİ ve SSF Yönetim Kurulu Üyesi, SSF Türkiye Projesi lideri Savaş ULU, Arnaud FRAISSE ile birlikte sunum ve video filmlerle kuruluşu tanıttılar. Doğal afetlerde arama ve kurtarma zincirinin bir halkasını oluşturan “SSF”nin Armada’da yaptığı bu toplantıya, Dijon Acil Yardım Servisi’nden Doktor Hervé ROY, SSF Servisi Genel Başkan Yardımcısı, Eğitim Bölümü Sorumlusu Dominique MORIN de katıldılar. Türkiye’de en etkin biçimde nasıl yararlı olunabileceği konusunda diğer katılımcılarla fikir alışverişinde bulunmak için bu toplantıyı düzenleyen ekibe katılımcılar ilginç sorular yönelttiler.
Niçin Türkiye´de sorusuna ise şöyle yanıt verildi:
Türkiye´de, çünkü,
* Herşeyden önce Savaş ve Füsun SSF´de oldukları,
* 25 yıllık deneyimi başka ülkelerle paylaşmak, gelecek kuşaklara aktarmak istedikleri,
* Bölge, önemli bir deprem riski altında olduğu,
* Türkiye AB´nin gündeminde olduğu,
için...
Dominique MORIN´nin köpek eğitimi konusunda yaptığı açıklamaların çok ilgiyle karşılandığı toplantıda Arnaud FRAISSE, Türkiye´de de bir köpek eğitim ünitesi kurmayı düşündüklerini belirtti.
Kurtarma çalışmalarında enkaz altından canlı bulunmasında çok büyük yararları olan köpeklerden en çok hangi cinsin bu işe uygun olduğu yolundaki soruya Belçika ve Alman Kurt´u yanıtı verildi.
SSF´e katılmak için 1 yıllık eğitim ve gerçek bir afet ortamında yapılan 8 günlük bir staj-sınav´dan geçmek gerekiyor.
Meksika, Hindistan, İran ve Türkiye depremlerinde, Madagaskar, Guatemala, Guadeloupe ve Réunion adasında siklon nedeniyle yaptığı çalışmalar, SSF’ye felaketlerle ilgili riskleri yönetme ve “profesyonel” ekip yetiştirme deneyimi de kazandırdığı için, bu girişimin özellikle deprem riski altındaki Türkiye için olumlu bir gelişme olduğu açık!
Bilgi ve iletişim için: Savaş Ulu,
Tel:0532-736 7862
e-posta: istcet@superonline.com
SSF Fransa: Web sitesi
-Toplantıya katılan Anadolu Ajansı, NTV ce TV-8´e teşekkürlerimizle-




22 Şubat 1999

Armada'da Tango'nun 5. Yaşgününde Band-O-Neon Rüzgari...


Armada’da Tango’nun 5. yaşgünü kutlamaları için Avusturya’dan davet edilen “Band–O–Neon” grubu, tangoseverlere dört özel gece yaşatacak. Ulaşımları Türk Hava Yolları sponsorluğunda gerçekleşecek grup, 14-17 Mart tarihlerinde İstanbul’da olacak…

Tango müdavimlerinin gözde mekânı olan Armada, “Tangolu Pazar Akşamları”nın 5. yaşgününü, 14 - 17 Mart 1999 tarihleri arasında konserler verecek “Band-O-Neon” grubu ile kutluyor. Armada Ahırkapı Lokantası’nda gerçekleştirilecek olan tango müziği ve dans gösterileri saat 22.00’de başlayıp, konukların da katılımıyla gece yarısına kadar sürecek. 

Orta Avrupa’nın yegâne otantik tango orkestrası “Band-O-Neon” (Orquesta Tipica del Tango) Türk, Arjantinli, Avusturyalı ve Polonyalı sanatçılardan oluşuyor. 11 kişilik orkestra, ismini tangonun en tipik enstrümanı olan “bandoneon”dan almış.
Band-O-Neon - http://www.tango-bandoneon.at/

Viyana merkezli bu grubun repertuvarında kusursuz yorumladığı Arjantin tangolarının yanısıra, Türkçe sözlü tangolar da yeralıyor. Gerçek tango aranjman teknikleriyle yeniden yorumlanan Türkçe tangolar, “Band-O-Neon”un Avrupa ülkelerinde verdiği konserlerinde de büyük ilgi görüyor.

07 Mayıs 1997

Armada Bahçesi Kudsi Erguner ile Açıldı...


Eski İstanbul bahçe kültürünü canlandırmak amacıyla düzenlenen "Armada Bahçesi", 5 Mayıs '97, Pazartesi gecesi Ahırkapı Sokakta Hıdrellez eğlenceleri ve Bahçede Kudsi Erguner ve ekibinin İstanbul Rembetikoları konseri ile açİldİ.

Ahırkapı Sokakta, Armada Otel'in seyyar satıcı tezgahlarından esinlenerek yapılmış arabalarında, eski İstanbulda bir "İlkyaz Bayramı" olarak kutlanan Hıdrellez geleneğine uygun olarak hazırlanmış yiyecekler ve çeşitli içecekler ikram edildi. Davul zurna eşliğinde, bazı konuklar ve mahalle halkı tıpkı eski hıdrellezlerde olduğu gibi ateş üzerinden atladı, dileklerini simgeleyen kırmızı bezleri gül ağaçlarına iliştirdi.

Daha sonra, Armada Bahçesinde Kudsi Erguner konserine geçildi. Solistler Melihat İçli ve Yusuf Bilgin'in de katılımıyla verilen konserde eski İstanbulda söylenen "Rembetiko" parçaları Türkçe ve Rumca olarak seslendirildi. 

* * * *
KUDSİ ERGUNER
İSTANBUL REMBETİKOSU KONSERİ 
(5 Mayıs 1997- Armada BAHÇESİ Açılışı)
__________________________________________________
Kudsi Erguner - Ney  /  Necib Gülses - Tanbur  /   Demir Karabaş-Keman  / Şükrü Kabacİ-Klarnet  /  Hakan Güngör-Kanun  /  Mehmet Bitmez - Ud/ 
Mirza Başar-Buzuki  /   Doğan Hoşses - Def  /  
Yusuf Bilgin - Solist   / Melihat Gülses - Solist 
Program: 
Karabiberim / Mestesroli Stastenma
Uşşak Sirto
Gemilerde Talim Var / Pali methizmenos ime ego vasena simera an Kalyopaki mu
Yedikule / Pente htonia dhikasmenos mesa sto Yedikule
Entarisi Ala Benziyor / Dhimitrula mu theicapopse na merhiso keme senane meraklu mu..
Adalar Sahili / Matya mu, Matya mu, ton ematyon mu Matya
Karciğar Sirto
Makber
Darıldın mı cicim bana / Htes to vradhi haraklaki ihes vali torgonaki , Ke glenruses mena alanİ kato sto Paşa Liman
Mavili 
REMBETİKO (*)
Özellikle liman şehirlerinde doğan çağdaş halk türkülerinin (="Rembetiko") bazılarında basit bir armoni görülür. 20. Yüzyıl başlarında Türkiye'den Yunanistan'a göç etmiş olan Rumlar, Yunanistan'da daha önce varolan ancak daha sonra bir kenara itilen "REMBETİKO" kültürüne yeni bir canlılık getirmişlerdir. Bu müzik son yıllara kadar terk edilmiş bir alt kültür olarak yaşamını sürdürmüş ve sonraları, tekrar moda olduğunda, gittikçe armonize edilerek "Moda" yapısından uzaklaşmış; Türk ve eski Yunan müziğinin ortak yapısı olan "Makam" geleneğinden kopmuş, Zeibetiko (Zeybetiko), Khassapiko (Kasabiko), Tsiftetelli (Çiftetelli), Khassaposerviko gibi isimlerle tavernalarda buzuki ve gitarlarla çalınan Yunan folkloru şekline dönüşmüştür. 60'lı yıllardan sonra tekrar güncellik kazanan bu müzik, ilk göçmen neslinin gittikçe kaybolması nedeniyle, ancak eski taş plaklardan dinlenebilen bir nostalji olarak kalmıştır. Yunanistan'da makam geleneği içinde yetişmiş müzisyen olmadığından, bu müziği otantik şekli ile dinlemeye imkan yoktur ve Yunanlıların "AMANİDES", Türklerin "GAZEL" dediği serbest okuyuş şekli, Yunanistan'da tamamiyle kaybolmuş durumdadır. Diğer yandan arşivler tetkik edildiğinde eserlerin çoğunun Türkiye'de, son yIllara kadar Türkçe sözlerle aynı melodiler üzerinde okunmakta olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Türk sanatçıları bir araya getirerek, arşivlerdeki kayıtlardan elde edilen repertuarı, Yunanca ve Türkçe sözlerle okumaları projesi gerçekleştirilmiştir. Bu gece, Armada BAHÇESİ'nde İstanbul Rembetikolarını, hem Türkçe hem Rumca çalıp söyleyeceğiz... / 5 Mayıs 1997 / İstanbul / Kudsi Erguner 
(*) Literatürde tartışılmakla birlikte "Rembetiko" yazılıp, "Rebetiko" okunur.
* * * * * * * * * 
KUDSİ ERGUNER 

Dedesi Süleyman Erguner ve babası Ulvi Erguner'in sanatı olan neyzenliği devam ettiren Kudsi Erguner, liseyi bitirdikten sonra bir süre İstanbul Radyosu'nda neyzen olarak çalıştı ve 1972'de Paris'te mimarlık öğrenimine başladı. Bu arada müzikoloji eğitimi gördü ve her iki dalda da doktora yaptı. Türk ve Ortadoğu müziklerinin yanısıra Hindistan, Pakistan ve birçok Asya ülkesinde araştırmalar yaptı. Uzun yıllar Fransız radyosu müzik yayınlarında prodüktör olarak çalıştı ve tüm dünyanın geleneksel müziklerini yayınladı. Avrupa'nın birçok kentinde, Amerika ve Japonya'da verdiği konserlerle neyi ve Türk Tasavvuf müziğini bütün dünyaya tanıttı; neye ve Türk müziğine evrensel bir boyut kazandırdı. İstanbul'un kendine özgü müzik kültürünün tüm dallarında yaptığı araştırmaları hem konser, hem de plak olarak sundu. Kurduğu İstanbul Mevlevi Heyeti ile İstanbul'da gelişen Mevlevi kültürünü, İstanbul Hanımları Grubu ile harem müziğini, Fasİl Topluluğu ile geleneksel saray müziğini, Türk Çigan Grubu ile Balkanlar'da ve İstanbul'da gelişmiş geleneksel müziği, İstanbul Müezzinleri ile dini müziği, kardeşi neyzen Süleyman Erguner ile birlikte kurduğu grup ile de enstrümantal Türk müziğini dünyanın çeşitli büyük festivallerinde tanıttı. Avrupa ve Japonya'nın birçok büyük firması için 40'dan fazla CD doldurdu. Kudsi Erguner ünlü yapımcı Peter Brook'un iki filmi ile Mahabharata adlı piyesin müziğini yaptı; Marco Ferreri ve Scorsese gibi yapımcıların filmlerine, Franco Battlato'nun Genesis adlı operasına müziğiyle katkıda bulundu. Mehmet Ulusoy'un sahneye koyduğu Ortadirek adlı oyunun ve ünlü dansçı Carolyn Carlson'un bir balesinin müziklerini hazırladı. Peter Gabriel'in iki albümünde besteleri olan Kudsi Erguner, Didier Lockwood ve Jean Marc Padovanni gibi cazcılarla çalıştı. George Aperghis ile birlikte bir film ve tiyatro müziği gerçekleştirdi. Lille Festivali'nin sanat danışmanlığını yaptı.

* * * * * * * * * 



Niçin Hıdrellez?


Armada Otel, Armada BAHÇESİ'nin açılışını planlarken, daveti "İlkyaz Bayramı" yapılan, 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan geceye denk düşürmeye özen gösterdi. Eski aylardan Hızır'ın 1. gününe kadar süren bu bayramı eskiler bilir, " Hızır İlyas", "Hıdrellez" derdi... Ama “yeni” kuşaklar için, İstanbul Ansiklopedisi'nin  bu konuyla ilgili maddesine bir göz atalım:

"... Eski İstanbul'da ilkyaz ve seyran bayramı sayılan hıdrelleze ilgi çok fazlaydı. Bir hafta önce akrabalara davetnameler gönderilerek Hıdrellez hazırlıkları başlardı. Yaprak sarması, döküntülü irmik helvası, kuzulu pirinç pilavı hazırlanarak .... mesire yerlerine gidilir, Hıdrellez eğlenceleri sabahtan akşama geç vakitlere kadar sürerdi. Hıdrellez kutlamalarında gül ağacı, yeşil bitkiler, ağaçlar ve su motiflerinin kullanıldığı görülmektedir. ... Eski İstanbul'da hıdrellezde yapılan geleneksel uygulamalar sağlık ve şifa, mal - mülk, bereket ve bolluk, kısmet ve şans talebine yönelik olarak gruplandırılabilir... Hıdrellez sabahı bir gül dalına yemeni, gömlek, mendil gibi eşyalardan biri asılır ve ertesi gün bunlar giyilir/... Hıdrellez sabahı, eski hasır parçalarından yakılan ateş üzerinden herkes üç defa dilek dileyerek atlar... Mal - Mülk ve Servet Talebine Yönelik olarak:  Gül dalına, .. bir kese içinde para bağlanır. Hıdrellez sabahı gün doğmadan para... alınır ve cüzdana konursa paranın bir yıl boyunca eksilmeyeceğine inanılır. / ... ev sahibi olmak isteyenler, ... gül dibine hamurdan ya da çöpten ev maketi yaparlar. /... Hıdrellez sabahı gün doğmadan, evlerin kapı ve pencereleri 'Hızır'ın bereketi'nin girmesi için açık bırakılır... / Gül dalına gümüş kuruşlar, çeyrekler... asılır. / Hıdrellezgünü başına 'Arzuhal sundum deryaya, derya da sunsun Mevlaya', altına da dilek yazılarak, denize dilekçe verilir. 

Gördüğünüz gibi, enflasyon, çevre kirliliği, kişisel, endüstriyel, ulusal ve uluslararası ilişkiler... , her derde deva  bir bayram... Niçin yeniden canlanmasın? Bu vesile ile -tıpkı ilk açılışımızda olduğu gibi- Armada BAHÇESİ'ni varlığı ile onurlandıran, Kudsi Erguner'e içten teşekkürle... 
ARMADA AİLESİ

06 Haziran 1996

Darphane'deki Panayır Yeri ve Kahvesinde Eski İstanbul Eğlencesi


(Haziran 1966)

“Panayır Kahvesi”, 7 Haziran Cuma akşamı, saat 19.30’dan itibaren, hokkabaz, ateş yiyici, cazbant ve benzeri eski İstanbul eğlence tiplerinin canlandırıldığı bir kokteyl ile basına ve turizm acentelerine tanıtılıyor.
Bu mekânda, turizm acenteleri ya da kurum ve kuruluşlar önceden talepte bulunduklarında, özel gruplar için hokkabaz, ateş yiyici, cazbant, sihirbaz, falcı, eski İstanbul giysileri ile fotoğraf çekilebilen “İstanbul Hatırası” köşesi, seyyar satıcılar, fasıl heyeti, rembetiko grubu ve benzeri eski İstanbul eğlenceleri canlandırılabiliyor. Armada Otel, 7 Haziran’da, bir kokteyl ile böyle bir geceyi canlandırdı.

Armada’nın yöneticisi, Kasım Zoto, konu ile ilgili olarak şöyle dedi:
Topkapı Sarayı Eski Darphane binası avlusunda yer alan “Panayır Yeri”nde, yüzyıl başı İstanbul’unda halkın tükettiği yiyecek ve içecek çeşitlerinden örnekler sunuyoruz.. Amacımız, Tarih Vakfı’nın olağanüstü ilgi çeken ve hakkıyla gezmesi en az üç dört saat alan sergilerinden sonra yorulanları, ilgisiz bir atmosfer yerine, olaya anlam katan bir mekânda dinlendirebilmekti. Bu kahvede, yüz kişilik eski kahvelerde kullanılan ve “ıstranca iskemlesi” denen tahta iskemle ve masalar var. İki - üçyüz kişi de ayakta yemek yiyebiliyor. Bazı yiyecekleri sokak tezgahlarında, “nohutlu pilavcı, “poğaçacı/börekçi” gibi bazılarını “seyyar” arabalarımızdan servise sunuyoruz.. Tatlı ve meşrubat arabalarına şambaba, koz helva, gibi unutulmaya yüz tutan eski İstanbul lezzetleri koyduk. Geleneksel “şerbetçi”ler, şerbet ve naneli limonata satıyor.. Bu arada ayaksız küçük su bardaklarından fıçı şarap da unutulmadı. Amacımız, HABITAT bittikten sonra da, Armada Otel’in yanısıra, “Panayır Kahvesi” ile, İstanbullu’lara ve turist gruplarına hizmet vermeye devam etmek..
__________________________