12 Ağustos 2017

Görme Biçimleri, John Berger, Latife Tekin, ARTER, İki Yazarın Ortak Dili...

Armada'nın ilk yıllarıydı... Dünyaca ünlü şair, yazar, düşünür ve sanatçılardan İstanbul'a yolu düşenleri onur konuğu olarak ağırladığımız, kültür, sanat ve edebiyat toplantılarına büyük zevkle ev sahipliği yaptığımız yıllar...
Dostumuz Latife Tekin, bir gün İngiliz eleştirmen, romancı, belgesel ve senaryo yazarı ve ressam John Berger'in İstanbul'a geldiğini, kendisiyle de tanışmak istediğini söylemiş, Berger'in Armada'da konaklamasını istemişti.
Teras'ta diğer sanatçı ve dostlarla yenen toplu bir akşam yemeğinden de sonra herkes kendi yönünde yolculuğuna devam etmişti...
Berger'i 2 Ocak 2017'de yitirdik. Ardında her biri birbirinden önemli pek çok eseri ile.

Şu sıralar ARTER'de adını onun görsel kültür üzerinde çığır açıcı metinlerinden "Görme Biçimleri"nden alan serginin de artık son günleri... Kaçırmamalı...

Bu vesile ile onun "Şiirin Sanatı" kitabında Latife Tekin ile karşılaşmalarını anlatan şu bölümü Armada dostları ile paylaşmak istiyoruz.
Çeviri Gönül Çapan'ın... Yıl: 1998...
Kaynak: Pasaj69.orghttp://pasaj69.org/iki-yazarin-ortak-dili-cizim-john-berger-latife-tekin/


İki yazarın ortak dili: çizim (John Berger & Latife Tekin)


(…)
      Kısa bir süre önce İstanbul’dayken dostlarıma beni yazar Latife Tekin’le tanıştırmalarını rica ettim. Şehrin kenarındaki gecekondularda yaşanan hayatı anlattığı romanlarından yapılmış bir iki çeviri bölüm okumuştum. Okuduğum o kısa bölümler bile beni yazarın düşgücü ve özgünlüğü açısından son derece etkilemişti. Herhalde o da gecekondularda büyümüştü. Dostlarım yemekli bir toplantı düzenlediler. Latife geldi. Ben Türkçe konuşamadığım için, doğal olarak, çeviri önerilleri geldi. Latife benim yanımda oturuyordu. İçimden bir şey bana, “Boş verin çocuklar, biz aramıza anlaşırız sanıyorum.” dedirtti.       Önce kuşkuyla baktık birbirimize. Başka bir zamanda, başka bir yerde o otuz yaşlarında sürekli hırsızlık suçundan yakalanan genç bir kadın, bense o kadını sorguya çeken yaşlı bir polis memuru olabilirdim. Ama işte bu tek ömrümüzde, ikimiz de birer anlatıcıydık. Birbirinin dilinden tek sözcük anlamayan iki masalcı. Gözlemlerimiz, anlatım özelliklerimiz, Ezopça bir hüznümüz dışında hiçbir şeyimiz yoktu. Kuşku yerini çekingenliğe bıraktı.
Elime bir defter alıp kendi resmimi çizdim. Latife’nin kitabını okuyordum. Sonra kalemi Latife aldı ve kâğıda batmış bir vapur çizdi. İyi resim yapamadığını anlatmak istiyordu. Ben de kâğıdı ters çevirdim; vapur yüzmeye başladı. Latife bir desen daha çizdi. Resimlediği bütün vapurların battığını söylemek istiyordu. Ben denizin dibinde kuşlar olduğunu çizdim. O da gökyüzünde demir bir çapa yaptı. (Masadaki herkes gibi biz de rakı içiyorduk.) Latife, ondan sonra, bana şehrin eteklerine bir gece içinde yapılmış evleri belediyenin buldozerlerinin nasıl yerle bir ettiklerini anlattı. Ben de ona bir karavanda yaşayan yaşlı bir kadından söz ettim. Çizmeyi sürdürdükçe birbirimizi daha çabuk anlama başlamıştık. Sonunda kendi aceleciliğimize yine kendimiz gülmeye başladık. Anlattıklarımız acıklı ya da korkunç bile olsa biz gülüyorduk. Latife eline bir ceviz alıp iki böldü, uzattı –bir beynin iki yarısı demek istiyordu! Derken, biri Bektaşi müziği çalmaya başladı bütün konuklar da dans etmeye.

(…)